BİR SEZEN AKSU GEÇMİŞİ , BASINLA BİRLİKTE
Çağlar Yerlikaya Sabah Gazetesi - Cumartesi Sabah 13.07.2013
Yıl 1997, yer İzmir Köprü durağındaki bir ev. On dört yaşında
zayıf ve heyecandan yüzü sararmış bir oğlan çocuğu olarak, elimde sımsıkı
tuttuğum kocaman bir dosya ile onun karşısındayım. Daha okuma yazmayı
öğrenmeden şarkılarını dinleyip hayran olduğum, onunla ilgili her şeyi
biriktirdiğim kadınla ilk karşılaşmam bu. O gün her şeyden
habersiz, büyük aşkla bağlı olduğum kadına biraz daha yakın olmak adına annesi ve babasıyla tanışmak için yola çıkmıştım.
Elimde ailesiyle ilgili sadece “Sezen Aksu Sokağı” nda oturdukları bilgisi olduğundan, o sokakta yaşayan sakinlere sorarak bulmuştum doğru adresi. Kapıyı çaldığımda ve niyetimi belirttiğimde, babası Sami Bey büyük bir nezaket göstererek beni eve davet etti. Eve tam adımımı atarken, Sami Bey’in “Sezen yarım saat sonra gidecek ama” cümlesi ile yaşadığım şokun üzerinden bir dakika geçmeden, Sezen Aksu gelip bana sarılmıştı bile.
Bir arkadaşını ziyaret etmek için kısa bir süreliğine İzmir’e gelmişlerdi. Bütün vücudumun titrediğini fark eden Ahmet Utlu bana sandalyeye oturmamı söylerken, annesi Şehriban Hanım da Aksu’ya “çocuğa kolonya ve şeker tutsana” demişti. On altı yıldır buzlukta sakladığım o şekeri Aksu’nun elinden alırken, “kesin rüya görüyorsun, boşuna sevinme” diyordum kendime.
Ben biraz sakinleştikten sonra Sezen Aksu, eski dergi ve gazete kupürlerini bulabilmek için zamanımın çoğunu sahaflarda geçirerek oluşturduğum dosyanın kapağını açtı. Aksu dosyaya bakarken gülerek “oğlum ben kendimden bıktım, siz hala bıkmadınız mı” demişti...
Bıkmak bir yana, yıllar içinde arabesk dinleyicisinden rock dinleyicisine, sağcısından solcusuna herkesin birleştiği belki de tek isim olan Sezen Aksu’yla aramızdaki bağ daha da güçlenmişti. Bu sihrin sebebini onun sözleriyle keşfetmek daha doğru olacağından, on yedi yıl önce onun imzaladığı dosyayı tekrar açmak ve onun şarkılarıyla hayatı güzelleşen milyonlarca insan adına onun doğum gününü kutlamak istedim....İYİ Kİ DOĞDUN SEZEN!
“DELİ SEZEN”
(Ses Dergisi 1980 / Kendi kaleme aldığı hikayesinden)
Sevgisizliğe dayanamam
ben, uykularım kaçar. Arkadaşlarım olsun, çalıştığım insanlar olsun,
gazeteciler olsun, kim olursa olsun, sevilmemek kadar hiçbir şey acılandırmaz
beni.
(Ses Dergisi 1980/ Kendi kaleme aldığı hikayesinden)
İlk kez bir evim oldu,
Osmanbey’ de kapısını kendi anahtarımla açtığım bir küçük kutu. Bir
televizyonum, bir telefonum, bir koltuk takımım, bir yatağım, satmak zorunda
kaldığım çalışmayan bir Wosvos’um, bir de altın plağım vardı.
(Sabah Gazetesi 1990 / Röportaj: Aykut
Işıklar)
Deli Sezen’di lakabım,
evimizin duvarlarına ‘Deli Sezen’ diye yazıyorlardı. Hiçbir şey yapamazsam
bayılma numarası yapıyordum. Ortaokulda beni haksız yere disipline verdiler.
Protesto etmek için kafamı kazıtıp okula gittim.
(Milliyet
Fiesta 1993 / Röportaj: Sinan Özedincik)
Biraz
kaçığımdır. Bir gün bir şeye çok sinirlendim, sabah kalktım tek başıma
Londra’ya uçtum. Akşam Londra’dan telefon açtım, “ben buradayım “ diye.
(Kim
1993 / Röportaj: Oya Özdilek)
İstediğim
kadar cesur olamadım. Belki ileriki yıllarda sürprizler yapabilirim. Playboy’a
çıplak poz verebilirim mesela! Biraz gecikmiş olarak!
(Milliyet
- Fiesta 1993 / Röportaj: Sinan Özedincik)
Ben
hayatın içinde olmak, yaşamın tadını çıkartmak
Hakkında
lezbiyen olduğuna dair çıkan dedikodulara neden cevap vermediğini açıklıyor...
Tempo 1994 / Röportaj: Zeynep Ankara
Böyle
bir şeye cevap vermek, cinsel tercihlerinden dolayı birilerini yargılamak
anlamına geliyor. O yüzden sessiz kaldım, “ben lezbiyen değilim” demek
çok ayıp geldi bana.
Yeni
Yüzyıl Gazetesi 1996 Röportaj: Serpil Yılmaz
Bütün
derdim “bu kadın ötekilerden başka” desinlerdi. Şükrediyorum; hala yaşını
başını almış insanlar kelimelerde, süslemelerde, içine bakacağına... Ben
kendimi imajlar dünyasına hapsetmedim.
Aktüel
1997 / Röportaj: Haşim Akman
Herkes
size kraliçe derken aslında minicik bir nokta olduğunuzu bilmek, bunu kabul
etmek çok acı verici. Ben kendi kendime yutturamıyorum, kim yutturacak bana
beni?
Hürriyet
1999 / Röportaj: Yener Süsoy
Namusumdan
fedakarlık etmeyi hiçbir zaman düşünmedim Yener’ciğim. Ama allah korusun bir
savaş zamanı, seferberlik koşullarında bana kırmızı şarap getiren askere ne
yapacağımı asla bilemem.
AŞIK SEZEN
İlk
evliliğinde, evlenme teklifi aldığında zaman neler hissetmiştin diye
sorulduğunda ( Ses Dergisi 1980 / Röportaj: Gülden Yıldız )
O
zamanlar bir koca bulup evlenmeyi hayattaki en önemli ideal ve marifet
sandığımdan müthiş gururlanmıştım. “Aferin sana kız, adamı nikah masasına
götürüyorsun” diye...
Ses
Dergisi 1980 / Röportaj: Gülden Yıldız
Beğendiğim
erkek tipi esmer, uzun boylu, çirkince ve de güzel ayaklı. Ancak fizik olarak
bu özellikleri taşıyor diye kimseyle beraber olmam. Not’r Dame’ın
kamburuna bile aşık olabilirim, yeter ki kendi ölçüleri içinde erdemli olsun.
Sabah
Gazetesi 1990 / Röportaj: Aykut Işıklar
Mesela
eşimden ayrıldım diyelim, onunla bir daha görüşmemeyi aklım almıyor. O ilişkiyi
belirleyen sadece cinsellik ve kadın erkek meselesiyse, bunu küçültücü
buluyorum.
Sabah
Gazetesi 1990 / Röportaj: Aykut Işıklar
Ben
duyguları ile yaşayan hafif maraz kronik romantiğim.
Amica
2000 / Röportaj: Şebnem İyinam
Ahmet...Benim
Rüzgarlı Tepelerim. Bir gün
Ahmet
Utlu’yu kıskanması üzerine... Kim 1993 / Röportaj: Oya Özdilek
Gerçek
şu ki, çok fena kıskanıyorum, ne yapayım! Bazen paranoyam tutuyor herhalde,
olmadık bir şeyi var sanıyorum. Mesela hoş bir kadın varsa bulunduğumuz
mekanda, ya beğenirse? Bitiyorum! Televizyonda bile mesela, güzel bir kadına
bakınca fena oluyorum.
Ahmet
Utlu’yla boşanmasının ardından Sabah Gazetesi 1997 Röportaj: Şengül Balıksırtı)
Aşk
bitmeden de, aşkı korumak adına alınan bir karar bu. Ben arkadaşlarım da dahil
kimseden ayrılmadım. Dolayısıyla Ahmet’in de hayatımdan çıkıp gitmesi de söz
konusu değil. O çok özel
bir insan.
Mimoza
1997 / Röportaj: Seda Kaya GülerHer gün biriyle adım söyleniyor ama ben tek
başıma zorluk içindeyim. Okan Bayülgen’le de çıktı. Okan’a da söyledim,
Sezen
Aksu’nun elde edemediği erkek oldu mu sorusu üzerine... Options 1998 /
Röportaj: İpek Durkal
Oldu
tabii. Çabaladım ve reddedildim. O noktada çok yoğun bir aşk olmadığı için ben
onun da tadını çıkardım ve eğlendim. Hala görüşüyoruz ve o günlerin dalgasını
geçiyoruz. Ona “salak olarak tarihe geçeceksin” diyorum.
SANATÇILAR
HAKKINDA
Geçenlerde
Tarık Akan sizin için “Mikrofon boylu” şarkıcı demiş. Bu konuda neler
söylersiniz? diye sorulunca Ses Dergisi 1980 / Röportaj: Gülden Yıldız )
Tarık
Akan’ın söylediği lafa bak sen. “Şeytanın işi olmayınca kuyruğunu tartarmış”. O
da benim boyuma taktı herhalde. Bence mahsuru yok. Ben daha neler duyuyorum.
Kadınca
1987 / Röportaj: Ahmet Kökçü
Şu andan
itibaren gözüm üstünde Madonna’nın. O mayo mu giydi, ben donla çıkarım. Hadi
bakalım görelim, kim kimi taklit ediyor.
Kim
1993 / Röportaj: Oya Özdilek
Sertab
dünya çapında bir şarkıcı, birinci sınıf, onun benden öğreneceği şeyler farklı,
ama benim de ondan öğreneceğim bir sürü şey var.
Tempo 1994 /
Röportaj: Zeynep Ankara
Nükhet’in
yorumcu olarak çok farklı bir derinliği var. Nilüfer’i çok beğeniyorum. Bazen
tüylerim diken diken olmaktan çıkıp saçlarım kalkıyor. Kendime en yakın
hissettiğim Kayahan. O benden de deli. Kendine işkence ediyor, odalara kapanıp
mahkum hayatı sürerek.
Hülya
Avşar’a gösterilen düşmanca tavırları göğüslemek durumunda kalmamanızı neye
borçlusunuz? sorusu üzerine Amica 2000 Röportaj:
Şebnem İyinam)
Bence
Hülya gerçek özelliklerini göstermekte geciktiği için yoruldu. Gelecek on yıl
onun en güzel yılları olacak. Beni de çok tırmaladılar, tırmalanmayan insan
yok.
Yeni
Yüzyıl Gazetesi 1966 / Röportaj: Serpil Yılmaz
Ümmü
Gülsüm’den sonra Paris’e gelen olağanüstü ses demişler. Ben de ona “sen
lahmacun dükkanı açmaya devam et, oranın en üst müzisyenleri senden ne kadar
etkilendiklerini anlatıyorlar” dedim.
POLİTİKA
Ses
Dergisi 1980 / Röportaj: Gülden Yıldız Politika ile dolaysız olarak hiçbir
alanda ilişkim yok. Zamanı geldikçe oyumu kullanıyorum, nereye kullandığım
kişiye özel konudur.
Boğaz’da
üçüncü köprü yapılırsa ne yapılacağı sorusu üzerine... Amica 2000 / Röportaj:
Şebnem İyinam O köprünün inşaatına başladıkları gün, eğer ben de taşların üstüne
yatıp “Beni çiğnemeden bu inşaata başlayamazsınız” demezsem, benim de adım
Sezen değil.
Cumartesi
Annleri ile ilgili toplumun neden duyarsız olduğunun ve devletin kayıpları
neden bulmadığının sorulması üzerine... Aktüel 1996
Bir
çırpıda 37 kişiyi yakabildiler. Toplum ne sağır ne duyarsız.
Korkuyor...Meclisin
içinde koruyucu
haklarımız yok. Devlet neden kayıpları bulmuyor derseniz, devletin bir kaybı mı
var?
ANNELİK
Kadınca
1991 / Röportaj: Filiz Koçali
Doğurduğum
için değil, kişiliği için seviyorum. Mithat Can daha çok resme yatkın.
Kulağı falan çok iyi ama ilgili değil. Piyano hocasını çıldırttı, bir baktım
Batman oynuyorlar, kız sonunda ağlaya ağlaya gitti.
Sabah
Gazetesi 1990 / Röportaj: Aykut Işıklar
Benim
için iki dönem var, M.Ö., M.S. gibi... Yani Mithat Can’dan önceki yıllarım ve
ondan sonraki yıllarım. Doğurmuş olanlardan biri olduğum için kendimi şanslı
sayıyorum. Mithat Can’ın bir yönetmen, bir sanatçı, müzisyen olmasını isterim.
Hürriyet
1996 / Röportaj: Lale Barçım İmer
Mesela
okulda saçını keseceksin diyorlar Mithat Can’a. “Git oğlum saçını uzatacağını
söyle” diyorum
ONNO TUNÇ
Kadınca
1986 / Röportaj: Hızır Tüzel
Onno
bana göre çok yakışıklı mesela. Estetiği belirleyen sadece biçim değildir ki,
Onno’ya baktığım zaman onun derinliğini, zenginliğini, sanatçı kişiliğini
birlikte görüyorum.
Kadınca
1991 / Röportaj: Filiz Koçali
Onno’yla
çok şiddetli ve çok eğlenceli bir ilişkimiz vardı. On beş günde bir ben gidip
onun evini imha ediyordum dozerle. Biz dokuz sene geçirdik böyle, kan gövdeyi
götürerek.
Onno’yla
şimdi gayet iyi dostuz. O sevgi çok yoğun biçimde hayatım boyunca sürecek. Çok
seviyorum, canım gibi.
Milliyet
1996 / Röportaj: Nilgün Cerrahoğlu
Kendimi
acıya bıraktım. Yeşil bir koltukta oturdum. On yedi gün sonra Meral “sen yıkan
artık” dedi. Çok utandım, suyu severim halbuki. Zaman kavramını yitirdim. Hızla
şunu düşünüyordum yalnızca: Hayat bu kadar basit. Doğum ve ölüm.
UZAY
HEPARI
Tempo 1994 /
Röportaj: Zeynep Ankara
O
hayatımın en sevgili insanlarından biriydi. Çok derin bir şey bırakarak
gitti. Ben o küçücük oğlan çocuğuna çok güveniyordum.
(
Uzay Heparı’nın vefatı üzerine Oscar TV 1994 / Röportaj: Haluk Aktar
Uzay
aileden birisi oldu. Oğlum kadar, kardeşim kadar, çok yakın bir aile dostum
kadar bir bağ oluştu. Belki de o yüzden bu kadar sarsıcı geçti.
“ŞARKI
SÖYLEMEK LAZIM AVAZ AVAZ”
TV’de
7 TV Dergisi / Yazı: Cengiz Semercioğlu
En iyi
şarkılarımı hiç düşünmeden veririm. Sonra da onu geçmek için çok daha fazla
çalışırım.
Kadınca
1991 / Röportaj: Filiz Koçali)
Geldiğim
noktada popüler pazar anlamında başarı söz konusu, ama kendi içimdeki gerçek
sesi daha bağırmadım. İz bırakmak istiyorum, yoksa niye kendimi yerden yere
atayım.
Tempo
1994 /Röportaj: Zeynep Ankara
Bütün
dünyaya şarkı söylemeden ölmeyeceğim
Sabah
Gazetesi 1990 / Röportaj: Aykut Işıklar Aktif olarak şarkı söyleyemez ve sahneye
çıkamaz hale geldiğimde, beste ve söz üretimini sürdürmeyi düşünüyorum. Eğer
bunamazsam yaşamımın sonuna kadar hayatımı kazanabileceğimi düşünüyorum.
Options
1998 / Röportaj: İpek Durkal)
Şarkılarımın
içinde argoya kaçabilecek sözler de var. Argo dili zenginleştiren ve hafife
alınmayacak bir durum. Türkülerimize baksanıza “Tombul tombul memeler
kavuşmuyor düğmeler” i ben yazmadım ya. “Ceviz oynamaya geldim odana”,
odada nasıl ceviz oynanacağını herkes biliyor.
Oynama
Şıkım Şıkıdım” ın Doğuşu ( Sabah Gazetesi 1994 / Röportaj: Nuriye Akman
Bir gece
Tarkan’ın yeni kasetini dinlemek üzere Sertab, Levent, Tarkan buraya geldiler.
Sohbete başladık. Tarkan “bir tane çok hareketli, kolay takılan lokomotif bir
şarkı olsa. Çıkmadı” dedi. Levent gitar çalıyordu, Sertab bir şeyler
söylüyordu. Sonunda “buldum çocuklar” dedim. Sohbet ederken sabah dört buçuk
gibi bu şarkı bitti. Aldı şarkıyı gitti Tarkan.
OLMAZ
OLSUN CÜZDANIMDA MİLYONLAR”
Milliyet
- Fiesta 1993 / Röportaj: Sinan Özedincik)
Yıllardır
Müjde Ar bana parasal konularda yardımcı olur. Yirmi senenin sonunda Müjde
sayesinde iki tane evim var. Bir gün geldi “sana ev aldım” dedi, kağıtları
imzalamış. Ben kıyamet kopardım “nasıl ödeyeceğim” diye. İki evimin dışında
hiçbir şeyim yok. Seviyorum bu halimi. Çok sıkıntılı dönemlerim oldu, ama
dert etmedim.
Elif
Röportaj Kelebek Hürriyet 1997 / Dağdeviren Mesela bir Yeşilyurt konserimiz vardır
bizim. Herkes çok memnundu ama ben iyi performans gösteremedim diye parayı iade
ettirdim
Mustafa’ya
( Oğuz). Mustafa’nın kafasında kalan son saçlar da öyle döküldü.
Tweetle
Bizi Takip Edin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder